İktidara geldiği 2002
yılından beri her yıl artan oranda iş cinayetlerinin yaşanması ve AB uyum
yasaları yükümlülüğü nedeniyle AKP, yasal mevzuat değişikliğine gitmek zorunda
kalmış, büyük umutlarla beklenen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 20
Haziran 2012 tarihinde yayımlanmıştır. Kanunun tüm hükümleriyle yürürlüğe
girmesinden sonra, asıl amacı işçi ölümlerini azaltmak da olsa, her yıl yaşanan
iş cinayeti sayısının azaltılmasında etkili olamamıştır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Meclisi’nin (İSİG) derlediği verilere göre sadece 12 buçuk yılda en az 15 bin
387 işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. İSİG’in verileri kısıtlı
imkanlarla derlendiği ve SGK verileri ise sigortalı olanı kayıt altına alma ve
gereken tespiti yapma özeninden uzak olduğu için, gerçeklerin çok daha fazla
olduğu bilinmektedir. İnsan hayatını sayılarla ifade etmek her ne kadar acı da
olsa katliam denebilecek boyutta yaşanan iş cinayetlerini bir anlamda gözler
önüne sermek gerekiyor.
6331 sayılı kanunun iş
cinayetlerini azaltmada etkisinin olmaması, biraz da kanunun esas yapılma
amacından kaynaklıdır. Çünkü yasa yapıcılar, bir anlamda “devlet bu konuda bir
şey yapmıyor” gibi eleştirileri bertaraf etmek için, “modern yasa yapıyoruz”
demiş, bir yandan da hızla artan iş cinayetlerinde sorumluluğu iş güvenliği
uzmanlarına ve hatta ölen/yaralanan işçilere dahi yıkarak, sermaye sahiplerini
korumaya almıştır.
6331 sayılı kanun ile
kamu müdahalesi ortadan kaldırılmış, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı Ortak
Sağlık ve Güvenlik Birimlerine (OSGB) devredilerek, alan piyasalaştırılmıştır.
İşçilerin sağlığı ve güvenliği gibi tamamen insani bir konuyu dahi
metalaştırmakta beis görmeyen, kapitalist üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin
düzenleyicisi, koruyucusu devlet yeni sömürü alanları açtı. İş bulmakta sorun
yaşayan birçok üniversite mezunu, bir umutla, mantar gibi türeyen özel eğitim
kurumlarında eğitim alarak iş güvenliği uzmanı oldu. Ancak daha sonra tamamen
bir sömürü düzeneği olan OSGB’lerde düşük ücret ve iş güvencesiz çalışma
koşullarında çalışmak zorunda kaldılar.
6331 sayılı kanun,
uygulamada birçok sorunu da beraberinde getirdi. Örneğin, iş güvenliği
uzmanlığı belgesine sahip bir kimya mühendisinin, inşaat alanında; inşaat
mühendisinin kimya alanında iş güvenliği uzmanlığı işini yürütmesi gibi akla ve
bilime sığmayan uygulamalar, iş cinayetlerini azaltmak bir yana dursun, daha
vahim sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Yukarıda saydığımız
nedenlerin dışında iş cinayetlerine davetiye çıkaran birçok neden tüm
yakıcılığı ile önümüzde durmaktadır. Taşeronlaştırma, güvencesiz ve düşük
ücretle çalıştırma, sendikalaşmanın önündeki engeller, işverenlerin işçi
sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını maliyet unsuru olarak görmesi yukarıda
saydığımız nedenlere eklenebilir. Bu nedenleri bertaraf etmek iş cinayetlerinin
azaltılmasında önemlidir.
İşçi sağlığı ve iş
güvenliği konusunda üstü örtülü bir anlaşma içerisinde olan devlet ve sermaye
çevrelerinin mevzuatları, uygulamaları her zaman emekçilerin aleyhine
olmaktadır. Artan iş cinayetleri ve yaralanmaları toplumsal tepkiyi sindirmek
için gerçek oranlarıyla ve nedenleriyle kamuya açıklanmamakta, birçok bilgi
bilinçli olarak gizli bırakmaktadır. Hatta adına “kaza”, “kader”, “fıtrat”
diyerek başka bir boyut yaratmaya çalışıyorlar. Oysa emekçinin yaşamını
karartan bu olayların “kaza” olarak nitelendirilebilmesi için öngörülemez /
önlenemez olması gerekiyor. Oysa madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda,
atölyelerde, ofislerde, sınıflarda gerçekleşen tüm olaylar önceden
öngörülebiliyor ve engellenme olanağı bulunuyor. İşte tam da bu noktada bizler;
sendikalar, meslek örgütleri, akademisyenler, bağımsız bireyler emekçilerin
yanında yer almalı ve iş cinayetlerine/yaralanmalarına dur demeliyiz...
Mücadeleye...
14 Temmuz 2015
* http://www.ozgur-gundem.com/yazi/133647/yasalar-ve-mucadele
Özgür Gündem Gazetesi, 15 Temmuz 2015
Özgür Gündem Gazetesi, 15 Temmuz 2015