15 Temmuz 2015 Çarşamba

YASALAR VE MÜCADELE*

İktidara geldiği 2002 yılından beri her yıl artan oranda iş cinayetlerinin yaşanması ve AB uyum yasaları yükümlülüğü nedeniyle AKP, yasal mevzuat değişikliğine gitmek zorunda kalmış, büyük umutlarla beklenen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 20 Haziran 2012 tarihinde yayımlanmıştır. Kanunun tüm hükümleriyle yürürlüğe girmesinden sonra, asıl amacı işçi ölümlerini azaltmak da olsa, her yıl yaşanan iş cinayeti sayısının azaltılmasında etkili olamamıştır.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) derlediği verilere göre sadece 12 buçuk yılda en az 15 bin 387 işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. İSİG’in verileri kısıtlı imkanlarla derlendiği ve SGK verileri ise sigortalı olanı kayıt altına alma ve gereken tespiti yapma özeninden uzak olduğu için, gerçeklerin çok daha fazla olduğu bilinmektedir. İnsan hayatını sayılarla ifade etmek her ne kadar acı da olsa katliam denebilecek boyutta yaşanan iş cinayetlerini bir anlamda gözler önüne sermek gerekiyor.


6331 sayılı kanunun iş cinayetlerini azaltmada etkisinin olmaması, biraz da kanunun esas yapılma amacından kaynaklıdır. Çünkü yasa yapıcılar, bir anlamda “devlet bu konuda bir şey yapmıyor” gibi eleştirileri bertaraf etmek için, “modern yasa yapıyoruz” demiş, bir yandan da hızla artan iş cinayetlerinde sorumluluğu iş güvenliği uzmanlarına ve hatta ölen/yaralanan işçilere dahi yıkarak, sermaye sahiplerini korumaya almıştır.

6331 sayılı kanun ile kamu müdahalesi ortadan kaldırılmış, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimlerine (OSGB) devredilerek, alan piyasalaştırılmıştır. İşçilerin sağlığı ve güvenliği gibi tamamen insani bir konuyu dahi metalaştırmakta beis görmeyen, kapitalist üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin düzenleyicisi, koruyucusu devlet yeni sömürü alanları açtı. İş bulmakta sorun yaşayan birçok üniversite mezunu, bir umutla, mantar gibi türeyen özel eğitim kurumlarında eğitim alarak iş güvenliği uzmanı oldu. Ancak daha sonra tamamen bir sömürü düzeneği olan OSGB’lerde düşük ücret ve iş güvencesiz çalışma koşullarında çalışmak zorunda kaldılar.

6331 sayılı kanun, uygulamada birçok sorunu da beraberinde getirdi. Örneğin, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip bir kimya mühendisinin, inşaat alanında; inşaat mühendisinin kimya alanında iş güvenliği uzmanlığı işini yürütmesi gibi akla ve bilime sığmayan uygulamalar, iş cinayetlerini azaltmak bir yana dursun, daha vahim sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Yukarıda saydığımız nedenlerin dışında iş cinayetlerine davetiye çıkaran birçok neden tüm yakıcılığı ile önümüzde durmaktadır. Taşeronlaştırma, güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırma, sendikalaşmanın önündeki engeller, işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını maliyet unsuru olarak görmesi yukarıda saydığımız nedenlere eklenebilir. Bu nedenleri bertaraf etmek iş cinayetlerinin azaltılmasında önemlidir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda üstü örtülü bir anlaşma içerisinde olan devlet ve sermaye çevrelerinin mevzuatları, uygulamaları her zaman emekçilerin aleyhine olmaktadır. Artan iş cinayetleri ve yaralanmaları toplumsal tepkiyi sindirmek için gerçek oranlarıyla ve nedenleriyle kamuya açıklanmamakta, birçok bilgi bilinçli olarak gizli bırakmaktadır. Hatta adına “kaza”, “kader”, “fıtrat” diyerek başka bir boyut yaratmaya çalışıyorlar. Oysa emekçinin yaşamını karartan bu olayların “kaza” olarak nitelendirilebilmesi için öngörülemez / önlenemez olması gerekiyor. Oysa madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, atölyelerde, ofislerde, sınıflarda gerçekleşen tüm olaylar önceden öngörülebiliyor ve engellenme olanağı bulunuyor. İşte tam da bu noktada bizler; sendikalar, meslek örgütleri, akademisyenler, bağımsız bireyler emekçilerin yanında yer almalı ve iş cinayetlerine/yaralanmalarına dur demeliyiz... Mücadeleye...

14 Temmuz 2015

* http://www.ozgur-gundem.com/yazi/133647/yasalar-ve-mucadele
Özgür Gündem Gazetesi, 15 Temmuz 2015