Anadilim "Türkçe" benim. "Türkçe"
konuşuyor, "Türkçe" yazıyorum. "Türkçe" konuşup,
"Türkçe" yazmama rağmen, "Kürtçe" düşünüyorum. Bununla da
yetinmeyip, "Kürtçe" yaşıyorum. "Kürtçe" yemek yeyip,
"Kürtçe" içiyorum. "Türkçe" türk-ü söylüyorum ama
"Kürtçe" dinliyorum. Ape Musa gibi "Kürtçe" ıslık da
çalabiliyorum.
Ağaçlara, kurda-kuşa, güneşe-aya-buluta,
yağmura-kara-doluya, bahara-yaza, bilumum börtü böceğe, tüm doğaya, her gün
"Türkçe"; "merhaba" diyor ama tüm bunları "Kürtçe" görüyorum. Tüm
sınırları, coğrafyaları, ülkeleri, küçücük adaları "Türkçe" okudum.
Bin bir türlü yıldızın, çiçeğin adını "Türkçe" ezber ettim. Ama
onlara "Kürtçe" bakıyorum, "Kürtçe" görüyorum.
Termodinamiğin tüm kanunlarını,
kuantumu, olasılığı, evrimi, yer çekimini; Aynştayn'ı, Nivtın'ı, Tesla'yı, Meri
Küri'yi, Bernolli'yi, Hayzenberg'i; Da Vinsi'yi, Pikasso'yu, Dali'yi, Klimt'i,
Frida'yı; Bethovın'ı, Mozart'ı, Vivaldi'yi, Ahmet Kaya'yı beş duyu organımla
"Türkçe" tanıdım ama herbirini "Kürtçe" düşündüm.
Bir kadına "Kürtçe"
sevdalandım, ona "Türkçe"; "sevdiğim" dedim. O beni
"Türkçe" terkederken, ben O'na "Kürtçe" bağlanmıştım.
"Türkçe" gülüp hep beraber, "Kürtçe" ağladım tek başıma.
"Türkçe" kalabalıklaşıp, "Kürtçe" yalnızlaştım.
Bana yirmüçer "Türkçe"
kromozom veren ana ve babam var. Ama "Kürtçe" çocuklarını kaybetmiş
binlerce "Kürtçe" ana ve babam da var. Ve benim "Kürtçe"
komşularım, "Kürtçe" arkadaşlarım var, hiçbirinizin bilemeyeceği.
Üstelik, inanmayacaksınız ama "Kürtçe" kardeşlerim de var benim,
"Türkçe" şiirler yazan "Kürtçe" şairin dediği gibi;
"her biri bir cihan parçası"... "Kürtçe" düşünen,
"Kürtçe" çalışan, "Kürtçe" savunma yapan,
"Kürtçe" aşık olan, "Kürtçe" savaşan kardeşler...